ORTASINDAN ANTİK TİYATRO GEÇEN ŞEHİR; AMMAN

12:53

HEP düşünmüşümdür, şu bizim Efes Antik Tiyatro şehrin ortasında olsa ne müthiş bir şey olurdu diye. Hatta üniversitede Antik Yunan Tiyatrosu dersinde bunu sesli söylemiş, tuhaf ve anlamsız bakışlarla karşılaşmıştım. Meğerse dünyada Roma (Colesium) dışında böyle bir şehir daha varmış. AMMAN.

Tahmin edeceğiniz gibi Ürdün notlarına dün kaldığımız yerden devam ediyoruz. 

İstanbul gibi 7 tepe üzerine kurulu bir şehir Amman. Ürdün Krallığı’nın başkenti. Nebatiler’den Roma ve Bizans’a, Osmanlı’dan İngilizlere o kadar çok devletin hükmü altına girmiş ki, kentin her yerinde bu izleri görmek mümkün. 
Amman’da hayat genel olarak Down Town (şehir merkezi), Kral Hüseyin Müzesi’nin de içinde bulunduğu Balad Çarşısı etrafında ve ünlü mağazaların, küçük tasarım butikleri ve cafe’lerin sıralandığı Rainbow Caddesi’nde dönüyor. Şehre tepeden bakan Citadel ise Antik Roma ve Bizans’tan kalan nefis kalıntıları ve özellikle Roma İmparatoru Marcus döneminde inşa edilen Herkül Tapınağı ile nefes kesici. Bu kalıntıların altında, kentin göbeğinde yer alan 6000 kişilik Roman Tiyatrosu ise bugüne kadar gördüklerim arasında en görkemlisi. Günümüzde konserler ve sportif gösteriler için kullanılmaya devam ediyor ve tahmin edeceğiniz üzere 
son derece bakımlı. Efes Antik Kenti’nin girişindeki bakımsız tuvaletleri bile düşününce içim cız ediyor.

Amman aynı zamanda Ortadoğu’nun en heybetli camilerinin de ev sahibi. Örneğin; inşaatı 1983’te başlayan ve 1989’da biten Kral Hüseyin Cami; geleneksel Ürdün Mimarisi ile modernizmi çok doğru biçimde birleştirmeyi başarmış. Türkiye’de son dönemde yapılıp da modern ya da gösterişli olacak diye ipin ucunu kaçıran ne çok camii var.


Onlarca medeniyet, yıllarca süren savaşlar
Ürdün’ü anlamak için önce tarihine bakmak gerek. Ürdün’ün var oluşu da tıpkı bizimki gibi çok eski devirlere dayanıyor. Bölgede kurulan ilk devletler arasında Gilead, Amman, Moab ve Edom var. M.Ö. 13. yy’da bölgeye İsrailoğulları hakim oluyor. Ardından Asur ve Babil hakimiyeti geliyor. M.Ö. 332’de Büyük İskender bölgeyi ele geçiriyor. Arkasından da Tolemaios ve Selevkoslar. (Yazarken yoruldum)

M.Ö. 64-63 yılları arasında ise Romalılar. Roma’nın ikiye ayrılmasından sonra Ürdün uzun süre Bizans hakimiyetinde kalıyor. Bugünkü Ürdün toprakları Hazret-i Ömer zamanında Müslümanlar tarafından fethediliyor ve halkın çoğu İslam’ı seçiyor. Sırasıyla Emevi, Abbasi, Selçuklu, Eyyubi ve Memluk hakimiyetine giren Ürdün, Yavuz Sultan Selim zamanında Osmanlı Devletinin bir parçası oluyor. 1920’de; yani 1. Dünya Savaşı sırasında İngiltere yönetimi başlıyor. 1921’de Emir Şerif Abdullah, Ürdün Nehri’nin doğu tarafındaki topraklarda yarı bağımsız bir emirlik kuruyor ve nihayet İngiltere, 1946’da Londra Antlaşması gereğince, Ürdün’ün bağımsızlığını tanıyor.

Birbirini olduğu gibi kabul eden genç nesil
Bütün bu tarihi anlatma sebebim şu... Ürdün’de tıpkı bizim gibi köklü ve karma bir tarihe sahip. Ülkenin büyük bir çoğunluğunu Müslümanlar oluştursa da Hristiyanlar da çoğunlukta. Ve aslında köklerine, dinine sıkı sıkıya bağlı olan bir toplum; değişen dünya dengeleri ile birlikte birbirini olduğu gibi kabul etmeyi öğreniyor.
Başkent Amman, tıpkı İstanbul gibi 7 tepe üzerine kurulmuş nefis bir kent. Tüm Ortadoğu’ya hakim olan sarı taşlı mimari Amman’da da etkisini gösteriyor. Bu renk kimi zaman görkemli villalara, kimi zaman bahçeli evlere, kimi zaman kirli sarı metruk binalara, kimi zamanda devasa otellere ve iş merkezlerine dönüşüyor şehrin caddelerinde. Ve müthiş bir harmoni oluşturuyor.

Amman’da en çok ilgilimi çeken; yeni neslin akşam üzerinden itibaren öbek öbek toplandığı; (kimisi kapalı, kimisi açık ve makyajlı, kimisi çember sakallı, kimisi küpeli) meydanlardı. Özellikle kentin ünlü caddesi El Vekalet, yeni cazibe merkezi Rainbow ve Downtown’ın kuzeyindeki tepeye kurulu Paris Meydanı... Gitar çalanlar, Farsçadan İngilizceye, Fransızcaya, İtalyancaya şarkı söyleyenler ve birbirini olduğu gibi kabul edenler. 
Çünkü, Ürdün’de üniversite eğitimine inanılmaz bir yatırım var. 70’li yıllarda Ürdün’ün gençleri okumak için Türkiye, Lübnan, Mısır ve Avrupa ülkelerine giderken, bu göç şimdi tersine dönmüş durumda. Özellikle mühendislik ve tıp alanında Ürdün üniversiteleri, dünyanın sayılı okulları arasına girmiş durumda.

Ürdün, hoşgörüyü yeniden öğreniyor
Yarın sana başkent Amman’ı ve büyüleyici kent Petra’yı ayrıntıları ile anlatacağım gezgin ruhlu okur, ama benim bugünkü yazıda söylemeye çalıştığım; Suriye’deki iç savaş 2. yılını devirmişken Ortadoğu’daki değişimi rüzgarını ülkesinde kontrol altında tutmaya çalışan Ürdün Kralı Abdullah’ın ağzından dinlemek daha doğru. ABD’de yayımlanan The Atlantic dergisinin editörü Jeffrey Goldberg’e konuşan Kral, Ürdün Kraliyet Ailesi’nin kapılarına dayanan değişimi idrak edememesinden dert yakınmış.

11 kardeşi olan Abdullah, “50 yıl sonra monarşiler kalacak mı? Halk artık aşırılıklara tahammül etmeyecek. Ailemin bazı üyeleri bunu anlamıyor. Kardeşlerime bakın. Kendilerini prens zannediyorlar. Kuzenlerim onlardan da prens. Hele damatlar... Aman Allahım!” demiş. 

Babası Kral Hüseyin’in döneminde kendisini ‘kenarda kalmış bir Forrest Gump’a benzeten Kral, “Oğullarım bile yolsuzluktan hüküm giyerlerse cezalandırılmalılar. Arap Baharı gerçeği kafama dank etti” demiş.
Sanırım Ürdünlülerin krallarını bu kadar çok sevme nedenlerinden biri de bu mantaliteden geçiyor.

You Might Also Like

0 yorum

Belki bunları da seversin

About me